Uluslararası Göç Hukukunda Güvenli Ülke

Aydoğan ASAR (GESYAD Başkanı)

18.03.2016

Son günlerde AB’de yaşanan mülteci kriziyle ilgili tartışmalar ve Türkiye ile bu konuda yapılan görüşmelerde sıkça gündeme gelen “güvenli ülke” konusunu 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Konvansiyonundaki düzenlemeler bağlamında ele almak gerekmektedir.

Bilindiği üzere Konvansiyon, beş gerekçeden birine dayalı olarak ülkesinin korumasından yararlanamayan ya da artık yararlanmak istemeyen kişilere mülteci (refugee) statüsü tanınmasını öngörmüştür. Bu gerekçeler şunlardır: ırk, din, tabiiyet, belli bir toplumsal gruba mensubiyet veya siyasi fikirler.

Statü olarak mültecilik Konvansiyonda tanınan bir dizi haktan yararlanmayı sağlamakta, her konuda olmasa bile bir takım alanlarda o ülkenin vatandaşlarına yakın haklar bahşetmektedir. Dolayısıyla 1951 Konvansiyonunda öngörülen hakları kesintisiz olarak veren taraf ülkeler bu haklar bakımından mülteciler için güvenli ülke kabul edilirler.

Türkiye 1951 Konvansiyonunu “coğrafi sınırlama” kaydıyla onaylamış; böylece Avrupa dışından gelen kişilerin mülteci olma taleplerini dışarıda tutmuştur. Bu durumda sadece Avrupa ülkelerinden gelenler Türkiye’de mülteci olabilmekte, bunun dışındakilere “şartlı mülteci” statüsü tanınmaktadır.

Buradaki “güvenli ülke” kavramı terör, asayiş, mal ve can güvenliği gibi konularla herhangi bir ilişkisi bulunmayan, tamamen göç ve mülteci hukuku zemininde geçerli olan bir kavramdır.

Bu durumda Türkiye göç ve mülteci hukuku bakımından güvenli ülke olarak nitelendirilebilir mi?

Konu, 1951 Konvansiyonuna koymuş olduğumuz coğrafi sınırlama kaydı ile 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunuyla getirilen haklar ve sağlanan güvenceler çerçevesinde ele alınmaya ve tartışılmaya muhtaçtır.